Merhaba değerli rastgele bilgi okurları bugün toplumumuzun hoş bakmadığı geleneklerimize ve din algımıza ters düşen 2 düşünce sistemi hakkında konuşacağız daha fazla beklemeden yazımıza geçelim.
Öncelikle ateislik ve deistlik kavramlarının ne olduğunu sizlere açıklayayım.
Ateizm ile ilgili sözcükler de 1587’den hemen sonra türemiştir. Deist 1621’de, Teist 1662’de, Teizm 1678’de, Deizm ise 1682’de ortaya çıkmıştır. Deizm, ilk olarak bugünün Teizm’i yerine kullanılsa da daha sonraları ayrı bir felsefi terim olarak kalıcılığını korumuştur.
Ateist:
Hiçbir tanrı,tanrıça, yaratıcı ve yardımcısı olduğuna inanmayan kişi. Ayrıca bu kişiler hiçbir dini kabul etmez ve himayesi altına girmezler.
Deist:
Bu kişiler Tanrıyı yani bir yaratıcının olduğunu kabul eder ve tanrının evrene yada hayatımıza doğrudan bir müdahalede bulunmayacağını kabul ederler. Bu kişilerde hiçbir dine inanıp kabullenmez sadece tanrıya inanırlar çünkü doğal dünyaya dair gözlemler ve mantığın kaynağını oluşturduğu; dinsel bilgiye dolaysız biçimde sadece akıl yoluyla ulaşılabileceği ilkesini esas alırlar.

Bir insan neden ateist ya da deist olur ?
İşte en büyük anahtar soruda gizli “Neden ?” insanoğlu ilk çağlardan beri sürekli bir merak içindedir bu neden böyle, bu niye böyle insan bu soruları kendi dinindeki gerçekten var olmayan hurafelere sorar ve yeterince tatmin edici bir cevap alamaz ise kendi dininden ve ilahından şüphelenmeye başlar ve bir arayış içerisine girer bu arayış diğer dinleri araştırmasından mitolojik tarih araştırmalarına kadar sürebilir sonunda hiçbir dinin kendisini tatmin etmediğini düşünen bu kişi ateistlik yada deistliği kabullenir.
Toplum ateist ve deistlere neden olumlu yaklaşmaz
Temeli atılmış ve yıllarca Müslüman, Hristiyan, Yahudi ya da herhangi bir dine bağlı bir ülkede ateist ya da deistliğinizi ilan ederseniz tabi ki hoş karşılanmaz nedeni ise alışılmamış olmasıdır yada ateistliği deistliği provoke eden tipler olur ya tanrıya küfür eden dinlere söven bu tipler yüzünden toplum bu tür insanlara olum yaklaşmaz işte burada toplumun hatası da genelleme yapmasıdır tüm ateist veya deist kişiler aynı değildir bu insanlarda en az diğer dindar insanlar kadar yaşama, barınma ihtiyaçlarına sahipler ve bizlerden tek farkları düşünceleri bunu lütfen unutmayalım.
Wikipedia ateizmin tarihçesi;
Ateizmin kökeni ilk dinlerin ve onların ortaya koyduğu tanrı düşüncesinin ortaya çıkışına kadar uzanır. Antik Çağ‘da Yunan maddeciliğinin temsilcileri Anaksimandros, Anaksogoras, Demokritos ve Epikuros ateizmin en ünlü temsilcisidir. Orta Çağ’a gelindiğinde Kilise‘nin dayattığı gericilikten ötürü hiç kimse dinlerle çelişen düşüncelerini açıkça ortaya koyamamıştır. 18. yüzyıl Aydınlanma çağında Baron d’Holbach ve Denis Diderot gibi dine karşı tepkileri koyan düşünürler olduysa da, ateizm en parlak dönemini 19-20. yüzyılda Ludwig Feuerbach, Karl Marx, Friedrich Engels, Vladimir Lenin ve diğer bütün diyalektik maddeci filozoflar ile geçirmiştir.
kaynak; http://www.wikizero.com

Ateizmin dalları;
Ateizm kendi içinde birçok dala ayrılır ya da ateist insanlar kendini diğer ateistlerden farklı olarak tanımlamak amaçlı ateist kelimesinin önüne bir sıfat getirir örneğin ; militan ateist, pozitivist ateist, agnostik ateist gibi birçok tanımla parçalara ayrılmış olan ateizmi ben en genel olan iki dalından bahsedeceğim George Hamillton Smith’in sınıflandırdığı “negatif ateizm” ve “pozitif ateizm”
Negatif ateizm, Tanrı’nın var olmasını prensip olarak mümkün görmekle beraber, var olduğuna dair hiçbir gerekçe bulunmadığı gerekçesiyle Tanrı’yı reddeder.
Pozitif ateizm ise, Tanrı’nın var olmasını Tanrı kavramının geçerli bir şekilde tanımlanmadığı, içinde çelişkiler taşıdığı veya absürt olduğu gibi gerekçelere dayanarak mümkün görmez.
Negatif ateizmde bir iddia yoktur, sadece bir ret vardır. Pozitif ateizmde ise hem bir ret, hem de bir karşıt iddia vardır. Pozitif ateistin yaklaşımı ise, “Tanrı’nın varolması mümkün değildir” şeklindedir.
İkisi de sonuçta Tanrı kavramını reddetmek noktasında birleştiğinden, ateizm başlığı altında tanımlanırken ikisinin ortak noktası olan “Tanrı’ya olan inançsızlık” kullanılır. Çünkü bu inançsızlığın sebebi ne olursa olsun, ister delil yetersizliği, ister Tanrı kavramının anlamsızlığı veya absürtlüğü, isterse Tanrı kavramıyla hiç karşılaşmamış olmak olsun, hepsinin ortak noktası kişide Tanrı inancının var olmamasıdır.
Deizmin dalları;
Pandeizm:
Pandeizm evrenin bütününü Tanrı olarak kabul eder. Pandeizmde, her şey Tanrı’nın bir parçası olarak kabul edilir, Tanrı her şeydir ve her şey Tanrı’dır. Pandeizme göre Tanrı’nın evrenden ayrı ve bağımsız bir varlığı yoktur. Tanrı doğada, nesnelerde, insan dünyasında vardır. Her şey Tanrı’dır.
Panendeizm:
Panendeizm, pandeizmde olduğu gibi evrenin kendisinin Tanrı olduğunu, pandeizmden farklı olarak ilk devindirici olan Tanrı’nın evren ve tüm varlıkları özünden yarattığı ve evrene aşkın, evrenin bilincinde mutlak ve değişmez bir varlık olarak egemen olduğu inancıdır. Panendeizm her şey Tanrı’dan sudur etmiştir. Ruhun tek amacı, oluştuğu Tanrı’ya dönmektir. Bunun da yolu tek evrensel yasa olan evrimden geçmektir. Somut anlamda Tanrı’nın bütünleştiği evrenin ve varlıkların, evrim ile diyalektik olarak değiştiği ve geliştiği, gelişimini tamamladıktan sonra dönüşün yine ezeli ve ebedi olan tanrıya olacağı bu geri dönüşte tekamülünü tamamlayan ruhların da tanrıya kavuşacağına inanılır. Panendeizme göre tanrı, hem değişmeyen (mutlak), hem de değişendir (göreli). Hem zamanın içinde, hem dışında; hem sonlu, hem de sonsuzdur. Aynı zamanda hem tikel, hem tümel; hem neden, hem sonuçtur.
Spritüel deizm:
Spritüel deizm içinde meditasyon, tefekkür, doğa ile birleşme, sezgi gibi durumları barındırır. Onlar da diğer deistler gibi Tanrı’nın evrene müdahale ettiği fikrini, dinsel dogmaları ve doğaüstü olayları reddetmektedir. Spritüel deizm, genel ve manevi varlığı doğada hissedilebilir tarifsiz bir Tanrı inancı içerir. Spritüel deistler sonsuz ödül, reenkarnasyon, karma gibi inançlara sahip olabilir.
Bu tür deistler literatürde “spiritüal fakat dinsel değil” ya da “spritüel fakat dini yok” ifadesiyle tanımlanır.
Deistlerin tümü olmasa da bir kısmı transandantalistler gibi aşkın ideal spiritüel durumun; fiziksel ve empirik olduğu ve kurumlaşmış dinlerin doktrinleriyle değil yalnızca bireyin bağımsızca kendi içine dönmesi yoluyla idrak edilebileceği, varolan toplumsal kurumların bireyin kendi içindeki iyiliği fark etmesi ve ona dönmesine engel olduğuna inanmakta, bu yüzden bireyin kendini keşfine önem vermektedir.
her ne olursa olsun insanları düşüncelerine ya da görünüşlerine göre yargılamak hatadır tanrı ve din adına yapılan onca savaş ve cinayet bahsettiğiniz gibi bir tanrıysa bu cinayet ve savaşlar onun hoşuna gitmeyecektir insanlara insan oldukları için değer verin yazımı okuduğunuz için teşekkürler iyi günler dilerim.
Yorum bırakın